AYM 2014/2014 Başvuru Numaralı CAHİT TAYFUR VE MEHMET TAYFUR Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2014/2014
Karar No: 2014/2014
Karar Tarihi: 25/12/2018

AYM 2014/2014 Başvuru Numaralı CAHİT TAYFUR VE MEHMET TAYFUR Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

CAHİT TAYFUR VE MEHMET TAYFUR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/2014)

 

Karar Tarihi: 25/12/2018

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör Yrd.

:

Leyla Nur ODUNCU

Başvurucular

:

1. Cahit TAYFUR

 

 

2. Mehmet TAYFUR

Vekili

:

Av. Mehmet Masum ERKEN

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, terör tazminatı ödenmesi isteminin reddedilmesi ve Danıştay kararının gerekçesiz olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 10/2/2014 ve 6/3/2014 tarihlerinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyonlara sunulmuştur.

4. Komisyonlarca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirilmemiştir.

7. Anayasa Mahkemesi tarafından 5/11/2018 tarihlerde konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2014/3103 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyasının 2014/2014 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine; 2014/3103 numaralı bireysel başvuru dosyasının kapatılmasına, incelemenin 2014/2014 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucular Cahit Tayfur ve Mehmet Tayfur kardeştirler.

10. Başvurucular, birinci başvurucu Cahit Tayfur"un 17/6/1993 tarihinde terör örgütü mensupları tarafından kaçırıldığını, fidye karşılığı serbest bırakıldığını, bu olay akabinde terör örgütü üyeleri tarafından tehdit almaya devam ettiklerini ve bu nedenle yerleşim yerlerini terk etmek zorunda kaldıklarını beyan etmişlerdir.

A. Birinci Başvurucu Cahit Tayfur Tarafından İzlenen Süreç

11. Başvurucu, terör ve terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle mal varlığına ulaşamaması nedeniyle uğradığı maddi zararın ilgili mevzuat hükümleri uyarınca tazmini istemiyle Batman Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.

12. Komisyon, başvurucuya tazminat bedeli olarak 10.000 TL ödenmesine karar vermiştir.

13. Komisyon kararı akabinde 17/7/2014 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’un 12. maddesi gereğince davet yazısı ile birlikte gönderilen sulhname örneği başvurucu tarafından kabul edilmeyerek tazminat miktarının yetersiz olduğu iddiasıyla Komisyon kararının iptali için başvurucu tarafından Diyarbakır İdare Mahkemesinde iptal ve maddi tazminat istemli tam yargı davası açılmıştır.

14. Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinin 31/3/2010 tarihli kararı ile dava reddedilmiştir. İlgili gerekçe şöyledir:

 “...Batman Valiliğinin boşalan, kısmen boşalan ve boşalmayan köyler listesinin incelenmesinden, Kaletepe Köyünün ve İnanlı Mezrasının boşalan/boşaltılan köy ve mezralardan olmadığı, köy nüfusunun 1990 yılında 1230, 1997 yılında 725 olduğu, 1990-2000 yılları arasında köyde muhtarlık seçimlerinin yapıldığı, köyde koruculuk sisteminin bulunmadığı anlaşıldığından, kısmen köyü terk edenler olmakla birlikte tamamen boşalmayan Kaletepe Köyü ve mezralarında, 5233 sayılı Yasa kapsamına giren dönemlerde normal yaşam düzeyini sağlayacak güvenlik ortamının bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Öte yandan, genel olarak güvenlik kaygısı oluşturmamakla birlikte münferit olarak gerçekleşen ve doğrudan belli bir kimseyi hedef alan terör olayları sebebiyle meydana gelen zararların karşılanması 5233 sayılı Yasa gereği olması yanında, bu tür bir olaya maruz kalan kişinin o yeri terk etmesinde haklılık bulunduğunun kabulüyle bu terk dolayısıyla malvarlığına ulaşamamadan kaynaklanan zararının da 5233 sayılı Yasa kapsamında tazmini gerekmektedir.

Uyuşmazlık bu yönüyle ele alındığında öncelikle, davacının teröristler tarafından kaçırıldığı ve fidye ödeyerek serbest kaldığı iddiasının tereddüde yer vermeyecek şekilde bilgi ve belgelerle doğrulanması gerekmektedir. Buna ilişkin olarak davacı tarafından sunulan belgelerin incelenmesinden; Kozluk Jandarma Komutanlığının 21.07.1993 tarihli yazısı ile davacının tütün ortağının karısına tecavüz olayı nedeniyle teröristler tarafından kaçırılması ve fidye ödeyerek serbest kalması sonucu köyü terk ettiği için maddi sıkıntı çektiğinin Kozluk Kaymakamlığının bilgisine sunulduğu, Kozluk Kaymakamlığının 23.07.1993 tarihli yazısında ise yine aynı olaydan bahisle DSİ Bölge Müdürlüğünden kamulaştırma bedelinin ödenmesinde davacıya yardımcı olunmasının istenildiği, son olarak Kaletepe Köyü Muhtarı ... imzasıyla davacının teröristlerce kaçırılıp serbest kaldıktan sonra köyü terk ettiğinin beyan edildiği görülmüştür. Ayrıca, davacının başvurusu üzerine 01.08.2005 tarihinde İnanlı Mezrasında Jandarma tarafından yapılan araştırma sonucu düzenlenen tutanakta davacının teröristlerce kaçırıldığı mezra halkından iki kişi tarafından beyan edildiği görülmüş ise de, söz konusu belgeler Mahkememizce kanaat oluşturmaya yeterli görülmediğinden, ara kararıyla Kozluk İlçe Jandarma Komutanlığından davacının kaçırılma olayına ilişkin yazının dayanağı ile bu kapsamda herhangi bir tahkikat yapılıp yapılmadığı, tutanak tutulup tutulmadığı sorulmuş, alınan cevap yazısında arşiv kayıtlarında buna dair herhangi bir belgeye rastlanmadığı, mezra halkından ifadesine başvurulanların o dönemde böyle bir olay duymadıkları yönünde beyanda bulunduklarıbildirilmiş, DSİ Bölge Müdürlüğünün cevap yazısında ise davacı adına kayıtlı taşınmazların kamulaştırılmadığı belirtilmiştir.

Bu durumda, davacının ikamet ettiği Kaletepe Köyü ile İnanlı Mezrasının tamamen boşalan köy ve mezralardan olmadığı, davacının teröristlerce kaçırılıp fidye karşılığı serbest kaldığı iddiasının somut bilgi ve belgelerle kanıtlanamadığı dikkate alındığında, davacının malvarlığına ulaşamama ve fidye tutarı nedeniyle oluştuğu ileri sürülen zararının 5233 sayılı Yasa kapsamında karşılanmasına olanak bulunmamaktadır...”

15. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin 26/4/2013 tarihli kararı ile ilk derece mahkemesi kararının usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği belirtilerek onanma kararı verilmiştir.

16. Başvurucunun karar düzeltme talebi aynı Dairenin 26/11/2013 tarihli kararı ile reddedilmiştir.

17. Karar düzeltme isteminin reddi kararı başvurucu vekiline 15/1/2014 tarihinde tebliğ edilmiş ve 10/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

B. Başvurucu Mehmet Tayfur Tarafından İzlenenSüreç

18. Başvurucu 12/7/2005 tarihinde 679 ve 1057 parsel numaralı taşınmazlarını kullanamadığı iddiasıyla 5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle Komisyona başvurmuştur.

19. Komisyon 7/4/2008 tarihli ve 2008/2-1487 sayılı kararında 1057 parsel numaralı taşınmazla ilgili başvurucuya tazminat bedeli olarak 5.000 TL ödenmesine karar vermiştir.

20. Komisyon kararı akabinde davet yazısı ile birlikte gönderilen sulhname örneği başvurucu tarafından kabul edilmiş ve ilgili idare ile sulhname imzalanmıştır.

21. Başvurucu 7/12/2009 tarihinde Komisyona dilekçe sunarak 679 parsel numaralı taşınmazı hakkında yapmış olduğu başvurunun hangi aşamada olduğunu, başvurusu hakkında karar verilip verilmediğini öğrenmek istediğini beyan etmiştir.

22. Komisyonun 15/12/2009 tarihli ve 2009/561 sayılı kararında başvurucunun başvurusunun daha önce görüşülerek karara bağlandığı ve başvurucuya ödeme yapıldığı, ilk defa ibraz edilen tapunun yeni bir başvuru olarak değerlendirildiği, başvuru süresinin 31/5/2008 tarihi itibarıyla dolduğu gerekçesiyle başvurunun reddine karar verilmiştir.

23. 7/12/2009 tarihli dilekçesinin (bkz. § 21) Komisyonca hatalı değerlendirilerek yeni bir başvuru şeklinde algılandığı iddiasıyla başvurucu tarafından Diyarbakır İdare Mahkemesinde Komisyon kararının iptali davası ve maddi tazminat istemli tam yargı davası açılmıştır.

24. Batman İdare Mahkemesinin 28/3/2012 tarihli kararı ile dava reddedilmiştir. Kararın incelenmesinde, başvurucunun daha önceki başvurusu üzerine 5233 sayılı Kanun uyarınca tazmini gereken zararları tespit edilerek davalı idare ve başvurucu arasında anlaşma sağlanıp sulhname imzalanmak suretiyle karşılıklı olarak uzlaşmaya varıldığı, bu durumda ayni ve nakdi tüm zararlarının karşılandığı kabul ve taahhüt edilerek sulhname imzalandıktan, başvuru süresi dolduktan sonra bazı taşınmazların değerlendirilmeye alınmadığı iddiasıyla yapılan tazminat talebinin karşılanmasının hukuken mümkün olmadığı gerekçesine dayanıldığı tespit edilmiştir.

25. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin 21/9/2012 tarihli kararı ile 679 parsel numaralı taşınmaz hakkında da karar vermiştir. Danıştay kararında başvurucunun Batman ili, Kozluk ilçesi, Kaletepe köyü, İnanlı mezrasında bulunan 679 ve 1057 parsel numaralı iki ayrı taşınmazının bulunduğu, bu iki taşınmazına ilişkin zararlarının tazmini için 12/7/2005 tarihinde iki ayrı başvuru yapıldığı, 5502 ve 5500 sayılı iki müracaat dosyasının açıldığının açık olduğu, 5502 sayılı dosyanın 1057 parsel numaralı taşınmaza ilişkin olduğu, bu dosya kapsamında yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu 5.000 TL zarar tespit edilerek sulhname imzalandığı belirtilmiştir. Diğer dosya olan 5500 sayılı dosyanın ise 679 parsel numaralı taşınmaza ilişkin olmasına karşın bu dosyanın ayrıca değerlendirilmediğinin anlaşıldığı, fakat Dairenin esasına kayıtlı diğer dosyaların incelenmesinden Kaletepe köyü, İnanlı mezrasının terör olayları veya terörle mücadele faaliyetleri nedeniyle idarece veya köy halkı tarafından tamamen boşaltılmadığı anlaşıldığından anılan parselle ilgili oluştuğu ileri sürülen zararın tazmininin mümkün olmadığı gerekçesi ile ilk derece mahkemesinin kararı, sonucu itibarıyla yerinde görülmüş ve kararın onanmasına hükmedilmiştir.

26. Başvurucunun karar düzeltme talebi aynı Dairenin 23/10/2013 tarihli kararı ile reddedilmiştir.

27. Karar düzeltme isteminin reddi kararı başvurucu vekiline 20/2/2014 tarihinde tebliğ edilmiş ve 6/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

IV.İLGİLİ HUKUK

28. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 5., 7., 8. ve 12. maddeleri, 20/10/2004 tarihli ve 25619 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Yönetmelik"in (Yönetmelik) 7. maddesi.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Mahkemenin 25/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular, terör örgütü üyeleri tarafındanbaşvurucu Cahit Tayfur"un kaçırıldığını ve bir müddet alıkonulduğunu, ayrıcaterör nedeniyle yerleşim yerini terk etmek zorunda kaldıklarını belirterek Anayasa’nın 19. maddesinde tanımlanan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. Anılan ihlal iddiasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile ilgisi bulunmadığından bu ilke bakımından ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir. Başvurucuların diğer ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir.

A. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

31. Başvurucular; Batman"ın Kozluk ilçesi Kaletepe köyü İnanlı mezrasında ikamet etmekte iken başvurucu Cahit Tayfur"un terör örgütü mensuplarınca kaçırıldığını, bir miktar para karşılığında serbest bırakıldığını, kaçırılma olayı akabinde terör örgütü üyelerinin tehditlerine maruz kalmaları nedeniyle yerleşim yerlerini terk etmek zorunda kaldıklarını iddia etmişlerdir. Bu bağlamda başvurular 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış oldukları müracaatları hakkında Komisyonca verilen kararda yerleşim yerlerini terk konusunda kabul bulunmasına, dolayısıyla yerleşim yerlerini terk ettiklerinin Komisyonca kabul edilmiş olmasına rağmen açtıkları davalarda derece mahkemelerince davalarının reddi yönünde hatalı şekilde hüküm kurulduğunu; zararlarının tazmini imkânından mahrum kaldıklarını beyan etmişlerdir. Anılan olaylarnedeniyle Anayasa’nın 35., 36. ve 40. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.

32. Başvurucu Mehmet Tayfur ayrıca, parsel numaraları farklı iki taşınmazı için Komisyona başvuruda bulunmuş olmasına rağmen bir taşınmazı için dosyanın akıbeti konusunda bilgi edinme amaçlı yaptığı başvurusunun hatalı değerlendirilerek yeni bir başvuru olarak incelendiğini, temyiz incelemesinde bu yanlışlık fark edilmesine rağmen bu hatayı giderici bir imkândan mahrum bırakıldığını ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

33. Başvurucuların iddialarını dile getiriş biçiminden şikâyetlerinin taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında görülmemesine, dolayısıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu kanaatine varılmış ve başvurucunun iddialarının hakkaniyete uygun yargılanma hakkı yönünden incelenmesine karar verilmiştir.

34. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu, Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir esasen derece mahkemelerine aittir. Nitekim 5233 sayılı Kanun’un uygulanması bağlamında daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde belirtilen hususlara ilişkin iddiaların maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu belirtilerek açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 45-50). Bu konudaki takdir esasen derece mahkemelerine ait olmakla beraber derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası içermesi durumunda anayasal bir temel hak veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti noktasında farklı bir değerlendirme yapılması gerekebilecektir (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, § 93; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014, § 88).

35. Başvurucu Cahit Tayfur tarafından açılan davada, başvurucunun teröristler tarafından kaçırıldığı ve fidye ödeyerek serbest kaldığı iddiasına ilişkin özel durumu da dâhil olmak üzere başvurucunun iddiaları değerlendirilerek davanın reddine karar verilmiştir (bkz. § 14). Anılan davada ara karar ile başvurucunun kaçırılma ve taşınmazlarının bulunduğu iddialarına ilişkin yazışmaların yapıldığı anlaşılmaktadır. Muhabereleşme sonucu Kozluk İlçe Jandarma Komutanlığı tarafından gönderilen cevap yazısında arşiv kayıtlarında kaçırılma olayına dair herhangi bir belgeye rastlanmadığı, mezra halkından ifadesine başvurulanların o dönemde böyle bir olay duymadıkları yönünde beyanda bulunduklarıbildirilmiştir. Devlet Su İşeri Bölge Müdürlüğünün cevap yazısında ise davacı adına kayıtlı taşınmazların kamulaştırılmadığı belirtilmiştir. Anılan cevap yazılarının dikkate alınmasıyla ve ayrıca başvurucunun ikamet ettiği Kaletepe köyü, İnanlı mezrasının tamamen boşalan köy ve mezralardan olmaması nedeniyle Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinde davanın reddi yönünde kanaat oluşmuştur. Başvurucunun ikamet ettiği mezra bakımından yapılan genel değerlendirmenin yanında başvurucunun özel durumu açısında Diyarbakır 1. İdare Mahkemesini bu kanaate ulaştıran neden başvurucunun teröristlerce kaçırılıp fidye karşılığı serbest kaldığı iddiasının somut bilgi ve belgelerle kanıtlanamadığı sonucuna varılmasıdır. Her ne kadar Komisyonca yapılan değerlendirme ve varılan sonuçtan farklı bir değerlendirme yapılmış, başvurucunun yerleşim yerini terk konusunda genel ve özel durum incelemesi de yapılarak farklı bir sonuca ulaşılmış ise de ilk derece mahkemesindeki dosyada mevcut olan, dosyaya gönderilen belgelerin tamamının incelenmesi sonucunda başvurucunun teröristlerce kaçırıldığının somut bir şekilde ortaya konulamadığı yönünde kanaate varılmıştır. Neticede dosya kapsamında bulunan tüm bilgi ve belgeler değerlendirilerek verilen kararda bariz takdir hatası ve açık bir keyfîlik bulunmamaktadır.

36. Açıklanan gerekçelerle başvurucu Cahit Tayfur tarafından ileri sürülen iddiaların bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

37. Başvurucu Mehmet Tayfur"un ağabeyinin kaçırılması, bu olay akabinde aldığı tehdit nedeniyle yerleşim yerini terk ettiğine ilişkin özel terk nedeni ve başvurusu hakkındaki değerlendirmelere (bkz. §§ 22-26) ilişkin iddiaların incelenmesinde başvurucunun 679parsel numaralı taşınmazı hakkında Komisyon ve ilk derece mahkemesince yapılan değerlendirme akabinde Danıştay Onbeşinci Dairesi sebep ikamesi yaparak başvurucunun iddialarını incelemiş, Komisyon ve Batman İdare Mahkemesince belirtilen gerekçeden farklı bir nedenle talebin reddine karar vermiştir. Dairenin esasına kayıtlı diğer dosyaların incelenmesinden Kaletepe köyü, İnanlı mezrasının terör olayları veya terörle mücadele faaliyetleri nedeniyle idarece veya köy halkı tarafından tamamen boşaltılmadığı anlaşıldığından anılan parselle ilgili olarak oluştuğu ileri sürülen zararın tazmininin mümkün olmadığı gerekçesi ile davanın reddi kararının onanmasına hükmetmiştir (bkz. § 25). Söz konusu karar aleyhine başvurucu itiraz imkânını kullanarak karar düzeltme isteminde bulunmuştur. Başvurucunun karar düzeltme isteminin reddine hükmedilmiştir(bkz. § 26).

38. Açılan bir davada idarece ileri sürülmemiş ancak idari yargı yerince dosyanın incelenmesi sonucu başka bir neden saptanmış ve idarece ileri sürülen nedenin hukuken geçerli olmadığı belirlenmiş ise idarenin ileri sürdüğü nedenin bir yana bırakılarak dosyadan saptanan nedene göre uyuşmazlığın çözümlenebilmesine idare hukukunda sebep ikamesi adı verildiği bilinen bir olgudur. Dosyadan saptanan bu nedenin dava konusu işlemin tesisini haklı kılacak nitelikte olması durumunda davanın reddine karar verilebilecektir (Koray Erdoğan, B. No: 2013/1989, 10/3/2016, § 38).

39. Esasen taleplerin yapıldığı bölge itibarıyla özellikle ekonomik ve sosyal nedenlerle yaşanan göç olayları, bundan kaynaklanan zararların yoğunluğu karşısında 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin edilebilecek zararların tespitinde temel alınacak objektif bir ölçütün ihdas edilmesi zorunlu görünmektedir. Bu kapsamda güvenlik kaygısının yerleşim yerinde sürekli yaşayan kişilere ve sözü edilen kaygı nedeniyle aynı yerleşim yerini terk eden kişilere göre değişmemesi gereğinden, terör olayları nedeniyle toplumda oluşan korku ve endişe karşısında her bireyin farklı tepki göstermesinin mümkün olduğu gerçeğinden hareket eden yargısal makamlar, kişiden kişiye değişebilen bir duygu olan güvenlik kaygısının köyün ya da mezranın tamamen boşalmış/boşaltılmış olması veya anılan yerleşim yerlerinde sadece geçici köy korucularının kalması şeklinde nesnel bir ölçüte dayandırılmasını zorunlu görerek ve güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen boşalmış olması hâlinde o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde yaşayabilme olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının idarece oluşturulduğundan hareket ederek 5233 sayılı Kanun kapsamında maddi zararların idarece ödenmesine yasal olanak bulunmadığı ilkesini benimsemişlerdir (Mesude Yaşar, §§ 89, 90; Cahit Tekin, §§ 84, 85).

40. Danıştay Onbeşinci Dairesi, başvurucunun 679 parsel numaralı taşınmazına ilişkin şikâyetlerini değerlendirmiş ve sebep ikamesi yaparak yukarıdaki paragrafta belirtilen nesnel ölçütten hareketle başvurucunun iddiasını reddetmiştir. Başvurucunun iddiaları hakkında nesnel ölçütten hareketle bir sonuca varılıp başvurucunun ağabeyinin kaçırılması ve devamında yaşadığını beyan ettiği olaylar bağlamında özel durumunun değerlendirmediği anlaşılmaktadır. Ancak Anayasa Mahkemesi, incelediği başvuruları bir bütün olarak ele almak suretiyle değerlendirme yapmaktadır. Birinci başvurucunun öznel durumunun -kaçırılma iddiasının- 5233 sayılı Kanun kapsamında kabul edilemeyeceği hususu derece mahkemelerince belirlenmiş ve bu belirlemede Anayasa Mahkemesince açık bir keyfîlik veya bariz takdir hatası saptanmamıştır (bkz. §§ 34-36).Aynı hadiseye -kaçırılma- dayalı olarak yapılan her iki başvuruya bir bütün olarak bakıldığında ve bu özel durumun şahsında gerçekleştiği kişi olan birinci başvurucu açısından varılan sonuç gözetildiğinde Anayasa Mahkemesi ikinci başvurucu açısından hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna ulaşmaktadır.

41. Açıklanan gerekçelerle başvurucu Cahit Tayfur"un hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

42. Başvurucu Mehmet Tayfur, Danıştay onama kararının gerekçesiz olduğunu iddia etmiştir.

2. Değerlendirme

43. Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi yapan mercinin yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya aynı atıfla kararına yansıtması kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).

44. Somut olayda kanun yolu incelemesi sonucunda verilen kararda, değerlendirme konusu derece mahkemesinin hüküm ve gerekçesinin uygun bulunduğu dikkate alındığında gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.

45. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun gerekçeli karar haklarının ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 25/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara

Whatsapp ile görüş